Ülkeler; bazen zaferlerini, bazen kuruluşlarını bazen kurtuluşlarını, bazen de yaşadıkları acı günlerini hatırlatmak,

hatırlamak isterler; o nedenle de yıl içinde günlerle ilgili kutlamalar, anmalar tertip ederler.
Zafer, kuruluş, kurtuluş günleri bayram olarak kutlanır; acıların yaşandığı günler için de yas tutulur. 
Yas günleri insanlara acı verir, insanların içini acıtır.
15 Temmuz da insanın içini acıtan hüzünlü günlerden bir gündür.
Bugün ülkede kanlı bir darbe girişimi gerçekleşmiştir.
240’ı aşkın sivil, polis ve asker hayatını kaybetmiştir. 
15 Temmuz darbe girişimi dün gibi aklımda…
Kışlalardan askerler sokağa çıkmış, televizyon kanalları ele geçirilmeye çalışılmış, cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar rehin alınmak istenmiş, TBMM binası bombalanmış, yer yer sokak çatışmaları olmuştu.
Bu bir darbe girişimi denmişti.
Televizyon ekranına kilitlenmiş an be an gelişmeleri takip ediyorduk.
Cumhurbaşkanının, “Sokağa çıkın!” çağrılarına uyarak sokağa döküldük.
Darbe girişimi engellenmiş kısa sürede ülke normale dönmüştü.
Bugün 15 Temmuz’u anmak için ülkenin dört bir tarafında anmalar yapılıyor.
Günün anlam ve önemine uygun programlar tertipleniyor. 
O günler çok korkunç günlerdi.
 Kimin kim olduğu belli değildi.
Suçlu kimdi?
Suçsuz kimdi?
Belli değildi.
Gözaltına alınanlar, tutuklananlar, işten el çektirilenler…
Gözyaşları, ağıtlar, feryatlar…
İnsan pazarı…
Şunu demek istiyorum: Ülkede 15 Temmuz bir daha yaşanmasın.
İnsanlar işinden, aşından olmasın…
En büyük arzumuz; mutlu, mesut, huzurlu bir ülkede yaşamak!
İyi de temenni dilekleri ile olmuyor…
Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmak gerekiyor.
Bir yanlış yapıldığında bunun bir bedeli mutlaka olur.
Hiçbir şey cezasız kalmaz.
Ben yaptım yanıma kar kaldı, olmaz.
Bu hep böyle değil midir?
Hep böyle olmamış mıdır?
Neydi o günler, cumhuriyet ve değerleri resmen rafa kalkmıştı. 
Şeriat söylemleri her yeri sarmıştı.
FETÖ devletin tüm kurum ve kuruluşlarını bilfiil işgal etmişti. 
Her yerde FETÖ’nün borusu ötüyordu.
Sınavlar, mülakatlar, işe alımlar onların kontrolündeydi.
Onlardan habersiz kuş uçmuyordu.
O kadar güçlüydüler ki, “Artık devlet biziz!” demeye başlamışlardı.
Yetmemiş; kumpas, ergenekon, balyoz operasyonları ile asker, polis, bürokrat, kim varsa içeri tıkılmış suça delil oluşturulmuştu.
FETÖ’nün kimler gazabına uğramadı ki!
Ülkenin tüm değerlerini altüst ettiler.
Cumhuriyet kazanımlarını yok ettiler.
Dini kullandılar…
Sonuç 15 Temmuz!
Atatürk bu ülkeyi kurdu ve bizlere emanet etti.
Bu ülkeyi kolay da kurmadı.
Önce yedi düvelle savaştı.
Düşmanları yurttan attı, sıra ülkeyi ayağa kaldırmaya geldi.
Padişahlık, saltanat değil cumhuriyet, dedi.
Halkın kendi kendini yönetmesini istedi.
Demokrasiyi benimsedi.
Tüm kurum ve kuruluşlara çağdaş yasalar getirdi.
Uygar bir ülke kurmak için yol aldı.
Ve biz Atatürk’ün yolundan gidemedik.
Ülkenin kurum ve kuruluşlarını FETÖ’ye teslim ettik.
Devlet içinde devlet oldular.
Yetmedi devlet olmak için darbe girişiminde bulundular.
Nerede kalmıştık?
Kaldığımız yer 15 Temmuz 2016!
Yedi yıl geçti aradan…
Dersler çıkarmak aynı yanlışları tekrar yapmamak…
Cumhuriyete sahip çıkmak demokrasiye inanmak yasalara, kanunlara uymak en büyük ders çıkarmaktır.
Demokrasi, özgürlük, eşitlik, hak, hukuk, adalet…
Güçlü Türkiye; halkın cumhuriyete, demokrasiye sahip çıkması ile mümkündür.
Cumhuriyet ve demokrasi ülkenin her yerinde hayat bulmalıdır.
Ülkede cumhuriyete, demokrasiye sahip çıkılmadıkça her daim darbelere kapı açık kalır.
Bu böyle biline!