Nazım Hikmet
Meseleye böyle bakıldığı zaman savaşlar biter ve dünyaya barış gelir.
Dünyanın kuruluşundan bu yana, ırk, din, dil üzerine devletler kurulmuştur.
Savaşların temel nedeni din, dil, ırk ayrışımıdır.
Böl, parçala, yönet…
En kolay ülke yönetme şekli olsa gerek…
Düşman yaratmak ve yaratılan düşmana karşı savaşmak…
Hep bir ayrıştırma…
Ötekileştirme…
En küçük guruplarda bile bir ayrışma söz konusudur.
Mahalle, köy, kasaba, ilçe, il, bölge…
“Nerelisin?” sorusunun altında bile bir ayrıştırma yatar.
Ayrışarak var olma ya da iktidar olma kafası…
İnsan...
Doğası gereği farklıdır…
Farklı da olmalıdır!
Farklılık bir zenginliktir.
Bütün dinlerde, inanç sistemlerinde insanların farklı yaratıldığı anlatılır.
“Tüm insanları Allah yarattı.” denir.
Öyleyse neden dil, din, ırk yüzünden savaşılır?
Savaşların haklı bir nedeni yoktur!
Olamaz da!
Afganistan, ırak, Suriye, Ukrayna…
Tayvan, Çin, Azerbaycan, Ermenistan…
Sırbistan, Kosova, Güney Amerika, Brezilya, Peru…
Adını yazamadığımız birçok ülke…
Her bir ülke savaşın acısını en ağır şekilde yaşadılar...
Bugün Filistin halkı İsrail’in acımasız saldırıları sonucu can vermekte…
Dünya halkları bu ölümleri seyretmektedir.
Savaşın panzehri barıştır.
Yaşanası bir dünya barışla sağlanır.
“Barış hemen şimdi!” deme zamanıdır.
Filistin kan ağlıyor.
Ölümler, ayrıştırır.
Taraflar kendilerinin haklı olduğunu sanırlar.
Halklar barış için değil savaş için sokağa çıkarlar.
Savaş meşrulaşır…
Daha fazla yıkım olur…
Ölüm kanıksanır.
Barışın gücü, barış isteyenlerin gücü ile eştir.
Güzel bir dünyanın varlığı barışın gücü ile ölçülür.
Hep beraber barışın gücünü egemen kılalım.
Savaş değil, barış diye haykıralım!